15 Kasım 2012 Perşembe


               
 34. Avrasya Maratonu - 2. Geleneksel 15k Koşusu 



             Geçen yıl birincisi yapılan Boğaziçi Kürek Takımı olarak Avrasya Maratonu’na katılma girişimi bu sene ikincisine yapılan “daha fazla” katılım ile bir gelenek olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Her ne kadar sezon başlangıcında yapılan mail trafiğinde 20 kişi gibi büyük bir kitle ”kaydımı yaptırdım – yarın kayıt yaptırıyorum” gibi sözlere imza attıysa da bu senenin çekirdek kadrosu antrenörümüz Batuhan Abi, kaptan-kaplan Mert, Oğuzhan, Demir, bendeniz Göktuğ ve herkesin çok sevdiği, takımımızın Hollandalı biricik üyesi Edith ile 15 km koşusunu tamamladı. Aslında o sabah unutulmayacak bir olay yaşandı; Çağatay kardeşimiz yanımıza geldiğinde (defalarca organizasyon mesajları gönderilmesine rağmen): “Abi ben göğüs numaramı ve çipimi alamadım” dedi ve bizim “numarasız gelenler kesinlikle alınmayacaklardır” dememiz üzerine gerisin geriye döndü.  İtiraf etmek gerekirse ben de sene başındaki maile “kayıt yaptırdım, geliyorum” yazmama rağmen biraz ödeme kısmını son ana bıraktığımdan, biraz da son andaki “abi bi koşuya 50 lira verilir mi yea!” psikolojisinden ödeme yapmadığım için planları seneye ertlemiştim. Yarışa 3 gün kala, tam, parkura kaçak girme planları yapıyorken, sağolsun Hamdi kardeşim sınavı olduğundan dolayı katılamayacağını söyledi  ve kendi hakkını bana vermeyi teklif etti. Bu arada Yiğit’in 15 km yerine 42 km’ye kaydolmasını da unutmayalım, unutturmayalım :)

                Yarış öncesi grupta Oğuzhan’ın paylaştığı 33. Avrasya Maratonu yazı linki http://bogazicirowing.blogspot.com/2011/10/avrasya-maratonu.html  maratona katılmadan önce okunacak en yararlı yazılardan biri sanırım. Yapmanız gereken basit taktikler ve muhtemelen yapacağınız yanlışları önceden bilmek adına (en azından benim için) gayet işe yaradı: Startta basmamak, Barbaros yokuşundan “pat-pat” inmemek... (Bunları okumasam sanırım Barbaros’tan aşağı 20 km hızla koşardım :))) ki Demir yine de pat-pat indiğimi söylüyor, doğrudur, Barbarosa kadar telefonun gösterdiği ortalama hız 12.5km iken Barbaros’ta 14.5 km.)

                Sabah 6.30 da yapılan buluşma ile 43R-Levent Meto-Taksim Shuttle rotası ile Start alanına vardık. Taksimde yaklaşık 25 dakika shuttle sırası beklemek zorunda kaldık, seneye temkinli olmakta fayda var. Hava aslında tam bir maraton havasıydı, ne sıcak ne de çok soğuk... Yağmur yağmaması da ayrı bir güzellik tabi. Yarış alanında Edith’in de bize katılması ile fotoğraflarımızı çekindik, çantalarımızı otobüse verdik ve jogging ile ısınmaya başladık. Yeri gelmişken, tuvaletlerde sıra beklemek istemiyorsanız start alanının daha doğu kısmındaki tuvaletler resmen boştu, aklınızda bulunsun. Kıyafet olarak ise yarış sırasında tshirt in yeterli ve hatta zaman zaman fazla bile geldiğini belirtmeliyim. Ayrıca, ilk 5 dakika vücudun soğuk olması ve köprüde esen sert rüzgarlardan korunmanın en güzel yollarından biri yarış sonrası dağıtılan tek kullanımlık poşet-yağmurluklar. Elinizde bunlardan yoksa Edith gibi çöp posetinin tabanını keserek yapabilirsiniz.

Yarış öncesi samimi anlar...


                Ve yarış başladı!! İlk 2 dakika heyecandan bacaklarım tutmuyordu. Başlangıçta hep beraber gitmemize rağmen bi adamın bize 60’ lık derece ile koşuyorsunuz demesinin ardından grup yavaşlayınca ben ayrıldım ve doğru mu yanlış mı yaptım bilmiyorum ama bastım. Tophane’ye kadar herşey güzel gidiyordu, 7.5 km yi 35 dakikada almıştım, tam 70’ hedefime uygun gidiyordum kii, Tophane’ye geldiğimde bacağımdan ilk sinyali aldım ve tempo düşmek zorunda kaldım. Haliç Köprüsü’nde Mert bana yetişti ve takıl bana demesine rağmen patlamamak için tempomu koruyarak devam ettim. Yarışta en zorlandığım kısım Sirkeci-Gülhane parkı kısmıydı. Giderek artan yokuş ve bacaklardaki kasılma yarışa gerçek bir test havası katmıştı. O ara Kadir Has civarından beri beraber geldiğim, bacaklarını rahatça hareket ettirememesine rağmen azimle deli gibi koşan 65-70 yaşındaki adam nası fark koyduysa Gülhane girişinden sonra bidaha göremedim adamı, baya sağlammış. Ben de hemen önümdeki ablayı hedef olarak aldım ve azimle takibe başladım. Parkın bitişinde kendimden geçmiştim, sadece finish’e odaklanmıştım. Son 500 metre yazısını görmeme rağmen sarp yokuştan dolayı sprint atmaya anca son 300 de başlayabildim. Tabi o ara ŞOV amaçlı, takım arkadaşlarımın iyi bildiği “ergometre çığlıklarını” atmayı da ihmal etmedim :)))))  Yokuş bitip, karşımda Finish tabelasını gördüğümde hissettiğim duygu inanılmazdı. Son 200 levhasının yanında olmama rağmen sanki Finish 10 adım ötedeydi... Telefonum son 200’ü  21.5 km/h gösteriyo ki  son 200 de takip ettiğim o abla ile beraber rahat 15 kişiyi geçtim ve yarışı tamamladım.:) Yarış genel olarak güzel olmasına rağmen 70’ hedefine ulaşamamak üzücü oldu. Nefes ve kardiyo olarak gayet rahat gitmeme rağmen bacakların kasılması daha güzel antreman yapmamızın gerekliliğini bir kez daha vurguladı. Yarış sonrası verilen muz, çikolata, meyve suyu ve yağmurluk resmen bir ilaçtı. Sol taraftaki masaj kısmında masaj yaptırmamak ise en çok içime oturan şeydi.

                Bu senenin favorisi 69.02 ile Demir idi. Onun ardından 71’  ile Mert , 74.05 ile Göktuğ , 76.28 ile Oğuzhan, 77’ ile Edith ve 97’ ile Batuhan Abi yarışı tamamladı.


Herkes halinden memnun..

                Önümüzde ilk olarak son 2 senedir bir gidenin bi daha gitmediği Geyik Koşusu var. Eminim bu sene de delikanlı arkadaşlarımızın ortaya çıkmasıyla katılım yapacağız. Daha sonraki zamanlarda ise Uluslarası Çayırova Yarı Maratonu takımımız adına güzel bir hedef olabilir. Tabi ayrıca bir sonraki Avrasya 15k’ya yüksek katılım gerçeklestirmeyi şimdiden zihinlerimize işlemek lazım:)


                                                  Bu da Geyik Koşusu 12' den bir kare.
                                           


1 Kasım 2012 Perşembe

Run İstanbul


Batuhan Abi’nin “kürekçi iyi koşar” mottosu ve Selçuk’un Nike’la yakın flörtleri sonucu 7 Ekim Run İstanbul 5 km 2012 koşusuna erkenden kaydımızı yaptırıp yaklaşık 20 kişilik bir kadroyla tarihi beklemeye başlamıştık. Sezonun ilk koşusu olduğundan herkes kendini deneme fırsatı bulucak, eksiklerini önümüzdeki Avrasya Maratonu’na kadar kapamaya çalışıcaktı. Deniz’in 20dk altına inip inemeyeceği iddiaları bile yapılmıştı. Parkur; Bostancı İDO’dan başlayıp Bağdat Caddesi boyunca devam edip Caddebostan tarafından sahile dönerek tekrar Bostancı İDO’da son buluyordu.




            Herşey iyi güzeldi, hava uygundu, atmosfer uygundu, fakat koşu günü, gerek “koşu t-shirt’ünü aldım abi koşuya ta Bostancı’ya gitmeye gerek yok burda koşarım 5k’mı” demeler (ki t-shirtler hiç beklemediğimiz kadar kaliteliydi), gerek ulaşım için konulan servislerin yetersizliğinden koşu alanına ulaşamayan arkadaşlarımızla (ben kendim Caddebostan’dan yollar kapalı olduğundan yürümek zorunda kaldım) sayımız 11’e kadar düştü.
             Yaklaşık 3000 (tam 3335) kişi cümbür cemaat ısınmamızı yaptıktan sonra koşuya başladık. Ki ilk kilometreyi jogging’le geçirdikten sonra herkesin kendi temposunu yakalamasıyla sonraki kilometreler daha rahat geçti. Parkurun da güzelliğiyle -tartan pistte yuvarlak çizmekle sıkılan bünyemiz- motive olup  koşuya iyiden iyiye konsantre olmuştuk (herkes adına konuşsamda, eminim öyledir). 


Isınma



Koşuyu başlangıçtan sona kadar Dilek’le yanyana güzel bir tempoyla koşmamıza rağmen, önlerde yer alan hiçbir takım arkadaşımızı göremeyip, kapanışı da biz yapmış olduk bizim takım için. Ama ön taraflarda bunun gibi şeyler olduğunu düşünüyorum:


Halil Akkaş, Aslı Çakır Alptekin ve Selçuk

En önemli santraforumuz Burak’tan yoksun çıktığımız müsabakamızda aldığımız dereceler de şu şekilde;
             Deniz Temür – 20:23
             Ebubekir Çabuk – 22:42
             Çağatay Mudanyalı – 23:34
             Selçuk Korateş – 23:49
             Tuna Arıcan – 24:45
             Mert Gökatalay – 25:06
             Abdulkadir Ünsal – 25:11
             Hamdi Erkut – 25:33
             Bahadır Han Akyüz – 25:40
             Ahmet Çoşgun – 27:33
             Dilek Şahin – 27:39
  
             Deniz Temür’ü bir kez daha kutluyoruz(sıralamasını da yazaydık iyiydi ilk 100e girmiştir)




             Finish’e yaklaşırken hepimiz farklı motivasyonlarla (Dilek son 1km’dir kestiği bayanı geçmek için çabalaması gibi, baya da yaklaştı 20m ya var ya yoktu aralarında), son metreleri adeta görmeden geçip yarışı bitirdik, ve organizasyondan hatıra kalıcak madalyalarımızı aldık. Tekrarlarının ve önümüzdeki Avrasya maratonunun aynı güzellikle ve daha iyi derecelerle geçmesi ümidiyle.
 




Ahmet Coşkun



28 Ekim 2012 Pazar

İskele Tarafı Küreğini Bağla





Sabah uyanırsın, alarm çalar
Altı otuz, bazan çalmaz
Uyumak istersin sıcak yatağında
Hava yağmurluysa eğer?
Koşarız, selçuk düztaban 
Bahane ararsın, diğer yandan kürek çekmek
Geçen sefer pişman oldun gitmediğine
Saat yedide teker döner
Kıçını kaldırıp yüzünü yıka
Çantanı hazırla, tayt, boyunluk, terlik, yağmurluk
Yedek çorabı hep unutursun
Börekçiye git, gayriresmi buluşma yeri
Batuhan abi böreği ile çayını almış, günaydın herkese
Yedide teker döner
Kutlu karton bardakta çayını alır
Servise git, iso uyuya kalmış abi
Beş dakika bekle, sonra "At bin"
Alibey Barajına git, özkan abi de gelmiş şahane
Su çarşaf, karınca abdest alır
Poseidon'a teşekkürler
Doğru soyunma odasına, taytını giy
İskele kaymış, önce iskeleyi it
Kurtarma botunu taşıdık mı
Sağ sol ayrıl, sağcılık amelelikmiş
Meto tek çifte, dört tek, iki çifte
Dümenci teknenin başına
Ele al, arkaya dikkat 
Omza al, aman öne dikkat
Arka savrul, ön yavaş, sağa çanta
İskele tarafı küreğini bağla
Hep beraber itiyoruz
Önce koldan, hep beraber
 Sağcılar dik pala, hamlaya uy
Tam oturak, öne yavaş
Üç numara saplama küreğini
Abdülvahid su vur
Mimar Sinan yapmış bu kemeri 
Koldan hızlı, "hep beraber"
Dalgalı bugün, korkma batmayız
İki kere battım, biri yiğitle biri mertle
Start atıyoruz, ilk kürek yok gibi
Sonrakiler yarım, koray tam bir kuşsun yavrum
Pause oturak, gözlerini kapa
Yirmi kürek kuvvetli, hadi bi on kürek daha
İskeleye yanaş, solcular siya
İki numara üstüne al, kürekleri çabuk sökün
Ele al, omza al, kafaya al, hadi doğru kayıkhaneye
Üstünü değiştir, ellerin nasırlanmış yine
Niye eldiven takmıyoruz
"Küreği hissedemezsin"
Hadi bin servise
Gandi Burak'la bugünün kritiği 
Kahvaltıya kimler geliyor
Şefen, doydos, okaliptus, ekin cafe


Kahvaltıdan sonra basket mi atsak?





29 Temmuz 2012 Pazar

Bir Büyük Britanya Başarı Öyküsü, Tour de France 2012


Her ne kadar bu sezonu kapamak bizi boşluğa sevk etse de birbirinden güzel spor organizasyonları sayesinde yazın bunaltıcılığından ve boşluğundan kurtulabiliyoruz. Bu yaz evlerimizi şenlendiren İspanya'nın domine ettiği Euro 2012 ve eski 1 numaraların geri döndüğü Wimbledon'dan sonra Türkiye'de izleyici kitlesi hızlıca artan Fransa Bisiklet Turu'na geldi sıra. Anlatıcı Caner Eler'in ve yanındaki konuklarının hem muhteşem spor birikimi hem de yöresel lezzetler, o yörenin tarihçesi, o yöredeki tarihi eserler, sinema, edebiyat gibi bir sürü farklı alandaki muhabbeti etap yayınını daha çok genel kültür programına dönüştürüyor bu da hem izleyici kitlesini geliştiriyor, hem de bize çok keyif aldırıyor. Eurosport ve yayında emeği geçenlere ne kadar teşekkür etsek az, olimpiyatlarda bol keyifli yayınlar bekliyoruz :) (not: ama şunu da belirtelim reklamlardan illet ettik özellikle lübnan turizm bakanlığının reklamından yapa yapa bunu mu yapmışlar:



Her ne kadar geçen seneler kadar çekişmeli olmasa da, etaplar da o kadar zevkli olmasa (zirve finişi ile biten az etap olması) Tour Tour'dur. Bu seneki Tour'da damgasını vuran sporcu ve olayları teker teker ele alacağız yazımızda.

Tour'un Olmazsa Olmazı: Kazalar

Tour'un ilk günlerinde pelotonun kalabalık olması nedeniyle bir çok kaza yaşandı. BMC ve Team Sky'ın liderlerini önde tutması, onları kazalardan uzak tuttu. Cavendish 4. etapta kazaya karışarak belki de bir etabı elinden kaçırdı. Ayrıca ABD'li sprinter Tyler Farrar, bu kazalardan en çok etkilenen bisikletçi oldu. Garmin ve Rabobank takımları bu kazalardan fazlasıyla nasibini aldı. 14. etapta ise yola atılan çiviler nedeniyle BMC takımı zarar gördü. Cadel Evans 2 dakika zaman yitirdi ancak ana grup onları bekledi ve klasmanda değişen bir şey olmadı.


5.Etaptaki bir kaza


Cadel'in çivi nedeniyle zaman kaybettiği an

Team Sky

Çok güçlü bir ekiple gelen İngiliz takımı Sky'ı hiç bir takım durduramadı. Wiggins her zaman en çok domestikle kalan genel klasman iddialısı oldu. Froome da çıkıntılık yapmayınca Sky takımı çok rahat bir şekilde dublesini yapmış oldu. 6 etap kazandılar, 3'ünü Cavendish, 2'sini Wiggins ve 1'ini Froome aldı.

Radioshack-Nissan


Takım sıralamasında birinci olabilmek için Zubeldia'yı bazen domestiksiz ve yardımsız bırakan Radioshack, Team Sky'ı geçerek birinci oldu. Zubeldia'ya yardım etseler 6. lıktan çok daha iyisini yapabilirdi.

Fabian Cancellara

İsviçreli bisikletçi Tour'u hiç kazanmayan bisikletçiler arasında en çok sarı mayoyu giyen isim oldu bu sene, 28. defa üstüne giydi mayoyu. Liege'deki prologu kazanarak ilk 6 etap boyunca korudu mayosunu. Zaten kendisi de biliyordu şampiyon olamayacağını. İkinci çocuğunun doğumunda ailesinin yanında olmak için Tour'u yarıda bıraktı. 


Prolog

Mark Cavendish

Bu sene de gökkuşağı mayosuyla geldi İngiliz sprinter. Yeşil mayonun favorilerinden olmasına rağmen, sarı mayoyu Wiggo'ya kazandırmak için bir iki etaptan ve sprint kapılarından vazgeçti. Hatta bazı etaplardaki tırmanışlarda pelotona tempo vermesi komik bir durum yarattı. Ancak o elinden geldiği kadar Wiggins'e yardımcı oldu. 4. etapta kazaya karışması onu belki bir etaptan etse de bu sene de 3 etap kazanarak kariyerinde 23 zafere ulaştı ve Tour de France'ın en çok etap kazanan 4. ismi oldu. Champs-Élysées'deki son etapta tüm Sky takımı onun için çalıştı (özellikle sarı mayo son kilometrelerde muthiş çalıştı ki bu alışkın olmadığımız bi durum) ve Tour'u etap galibiyetiyle kapattı.



2.Etap


18. Etap Sprint Finişi



Ve Tour'un son sprinti

André Greipel

Alman sprinter, bu sene 3 etap kazandı. Ancak en önemlisi bu etaplardan birini son sprintte en büyük rakibi Mark Cavendish'e karşı alarak artık zincirlerini kopardığını gösterdi. Gayet iyi bir Tour çıkardı nam-ı diğer "Gorilla".


                                               5.Etap

13. Etap

Genç Yetenekler
Thibaut Pinot

Genç Fransız, 8. Etapta muazzam bir başarı göstererek ipi göğüsledi ve gelecek için bir genel klasman iddialısı olabileceğini gösterdi. Bu etaptaki kendine güveni ve Marc Madiot'un arabada verdiği destek muazzamdı. Genç Fransız etap sonundaki açıklamasında etap sonunu şöyle anlatıyor: "Yanımda takım aracının olması demek 30 saniyeden fazla öndeyim demekti ve ben de bırakmadım."



8.Etap sonu

Peter Sagan

Daha 22 yaşındaki Slovak bisikletçi muhteşem bir performans göstererek ilk Fransa Bisiklet Tur'unda 3 etap kazandı ve en önemlisi yeşil mayoyu sırtına geçirerek Tour'u bitirdi. İleride iyi bir sprinter veya genel klasman iddialısı olabilecek bir bisikletçi. Renkli kişiliği ve değişik hareketleriyle Tour'a renk kattı. Bisikletine korna takması, Tour'da akrobatik güzel hareketlerde bulunması seyircinin onu sevmesini sağladı. Lakaplarını da unutmayalım : "Tourminator, Hulk, Rambo, Cannibal..."



Sagan'ın eksik etmediği kornası





Sagan'ın ilk Tour'undan görüntüler


                                                                                                    

Tejay Van Garderen



BMC takımının ABD'li genç bisikletçisi Cadel Evans'ı da geçerek BMC'nin en iyi bisikletçisi oldu. Beyaz mayoyu kazanan ve genel klasmanı da 5. bitiren Tejay daha 23 yaşında ve daha çok yol katetmesi gerekiyor.  Ancak BMC'nin de bir Amerikan takımı olması ve Cadel Evans gibi bir tecrübeden liderlik eğitimi alması onun gelecekte büyük şeyler yapabileceğini gösteriyor.


Ve Emekçi Voeckler

Müthiş bir bisikletçi Voeckler. 33 yaşındaki Fransız bu sene 2 etap aldı ve en önemlisi Dağların Kralı unvanına ulaştı. Geçen sene sarı mayo için savaşan Voeckler için yapılan yorumlardan biri, o etap almak için sarı mayoyu feda edebilecek biri. Etap almak için bir çok kaçış yaptı 2 etap aldı ki biri Pirenelerdeki dağ etabıydı. Aldığı 2. etapla da Dağların Kralı klasmanında iddiasını güçlendirdi ve 17. etapta da bunu garantiledi. Her sene Tour'a bambaşka bir zevk veriyor. 


10. Etap Sonu Voeckler'in ünlü mimikleri

Son Kazanan Cadel Evans

Avustralyalı biiskletçi, son şampiyon Cadel Evans'tan Tour boyunca çok şey bekleniyordu fakat bekleneni veremedi. Her etapta sona doğru herkes içinden şu Cadel de artık bir atak yapsa diyordu. Ancak Pirenelerde'de güçten düştü ve Tejay'in bile gerisinde kaldı. Kabus gibi bir Tour'du son şampiyon için.



Son Şampiyonun Düşüşü
16. Etap

Vincenzo Nibali

2010'da Vuelta'yı (İspanya Bisiklet Turu) kazanan, Giro'da (İtalya Bisiklet Turu) 2010'da ikinciliği ve 2011'de üçüncülüğü bulunan Liquigas'lı İtalyan bisikletçi bu seneki Tour'a hazırlanmak için Giro'yu pas geçti. Nibali tırmanışlarda gayet iyi olan bir bisikletçi ama onun en önemli özelliği inişlerde mükemmel olması. Bu seneki etaplar ona pek uygun olmasa da, Nibali zamana karşılar dışındaki etaplarda gayet başarılı performanslar gösterdi. Tabi bu etaplarda super domestiği Ivan Basso'nun hakkını yememek gerek (Basso-Nibali ikilisinin oynadığı reklam da baya kötüydü Lübnan reklamıyla beraber). Basso 2011'de ona muhteşem domestiklik yaparak turu kazanmasında en büyük pay sahibi Nibali'ye elinden gelen yardımı etti. 17. etapta Liguigas treni olabildiğince çalıştı ancak Froome ve Wiggins ikilisinin ardından ancak üçüncü olabildi Nibali. Ona rağmen 16. ve 17. etaptaki atak denemeleriyle seyircinin saygısını kazandı. 


2011 Giro'dan



Nibali-Basso ikilisinin reklamı


Ve herşeyin netleştiği yer: Pireneler

16. ve 17. Etapların adresi Pirenelerdi. Zorlu tırmanışların bulunduğu bu etaplarda artık son kozlar oynanacaktı. 16. Etap her ne kadar zirve finişi ile bitmese de etaptaki tırmanışlar genel klasmanı buyuk ölçüde değiştirdi. Son şampiyon Cadel Evans tempoya ayak uyduramayıp geriye düştü ve 23 yaşındaki takım arkadaşı Van Garderen'e bile geçildi. Nibali etap sonundaki tırmanışta atağa kalktı ama Froome Wiggins ikilisi ona ayak uydurdu ve ilk 3te değişme olmadı. Bu etapta Voeckler kaçış gurubunda sahne aldı. Hem tüm puanları topladı hem de etabı kazandı ve kırmızı benekli mayoyu sırtına geçirdi. 


Bir adet kategori dışı, 5 adet de kategori içi tırmanışın olduğu (ki sondan ikincisi Port de Bales)zirve finişi le bitecek olan Pireneler'deki müthiş dağ etabı Tour'un kaderinin çizileceği yerdi. Hem Dağların Kralı mayosu hem de sarı mayo için bir final özelliği teşkil ediyordu bu etap. Kessiakoff ile Voeckler Dağların Kralı olmak için kıyasıya bir savaşa giriştiler. Ancak Voeckler kurnazlığını ve zekasını kategori içi ilk 4 zirvede konuşturdu. İlk zirvede Pierre Rolland'ın yardımıyla, diğerlerinde de sondaki ataklarıyla Kessiakoff'la arasındaki farkı açmayı başardı ve Dağların Kralı unvanını kazandı. Etabı ise müthiş kaçışıyla İspanyol Valverde aldı. Sonda yakalanacağından çok korktuğunu söyleyen Valverde, son zirveye tek başına çıktı ve etabı kazandı. Genel klasman favorileri ise son tırmanışta Froome ve Wiggins'in gazabına uğradı. Ancak bu ikili zirveye yaklaşırken Froome, lideriyle beraber çıkarken Wiggins'ten daha iyi olduğunu göstermeye çalıştı. Bu yaptığı da etaba damga vurdu. Etabın sonunda Wiggins şampiyonluğunu garantilemiş gibiydi.

Ve İngiliz Dublesi

Chris Froome

Kenya doğumlu Britanyalı bisikletçi bu sene Tour'da kimsenin beklemediği bir performans göstererek ikinci oldu. Geçen sene bıraksalar Vuelta'yı da kazanabilecek durumdaydı Froome. bu psikolojiyle geldi buraya belki kazanbilirim diye. Zaten demeçleri de belki bir atak yapabilirim mesajı taşıyordu hep."Tour'u kazanma şansı hep gelmez", "Wiggins çok iyi bir insan ancak seneye Sky'ın beni takım lideri yapacağına inanıyorum." gibi demeçler verdi. Fotoğrafçı sevgilisi de gazlıyordu onu hadi atak yap falan diye. 17. Etapta da güçlü olduğunu göstermeye çalıştı Wiggins'ten fakat Wiggins efsane zamana karşılarla bir nevi cevabı verdi. Vuelta'da da göreceğiz Froome'u.


7.Etap sonu

17.Etap Sonu Froome-Wiggins

Ve Şampiyon Bradley Wiggins

Bradley Wiggins küçüklüğünden beri hayal ettiği Tour'u kazanmak için gelmişti bu sene. Bir bisikletçi olan babası onları terk ettiğinde daha çok küçüktü. Zorluklarla dolu bir çocukluk dönemi geçiren Wiggins, müthiş bir bisikletçi olan Chris Boardman'ın mentörlüğünde kendini geliştirdi. 2004 olimpiyatlarında 3 adet madalya kazanarak kendini ispatladı. Wiggins'in hayatındaki en önemli olaylardan biri de eski takımı Cofidis'teki doping skandallarıydı. Doping ve doping yapanlara karşı çok sert demeçler verdi. Geldiği zor şartlar nedeniyle belki de her zaman temiz ve dürüst bir sporcu oldu. 14. Etapta Cadel Evans için pelotonu yavaşlatarak kendine yakışanı yaptı. Her zaman kazanmayı hayal ettiği Tour'da müthiş etaplar çıkardı. Takımı onun için muhteşem çalıştı. ancak inanılmaz zamana karşılar çıkararak kendisinin bunu hak ettiğini gösterdi zaten. Efsane geçtiği o son zamana karşıdaki ( o kadar hızlıydı ki bisikletin zincirleri sanki kopacak gibiydi.) sevinci hakkında Caner Eler'in dediği gibi, "Çığlık tablosunu andıran bir patlama gibiydi.".
















                       19. Etap Sonu



Tour'da Öne Çıkanlar

David Millar'ın kazandığı 12. etap o ve takımı için çok anlamlıydı. Garmin takımı bu Tour'da kazalardan ve şanssızlıklardan illet etmişti. 2004te kariyerinin zirvesindeyken doping kullandığı ortaya çıkan Millar, sonradan yazdığı "Racing Through the Dark" adlı kitabında doping hakkında bir sürü açıklamada bulunmuştu. Bu kazandığı etap da da Wiggins'in dediği gibi " Bu hayatının sonuna kadar hatırlayacağı bir galibiyet."
David Millar'ın hikayesi için İnan Özdemir'in şu yazısını okuyabilirsiniz.

Pierre Rolland 11. etabı kazandı ki bu etap zirve finişiyle bitiyordu. Onun dışında Genel klasmanda 8. oldu geçen senenin beyaz mayo sahibi Fransız bisikletçi.


Etap sonu nişanlısının resminin bulunduğu kolyesini öperken

Michael Mørkøv, 13. etapta babasının ölüm yıldönümünde, kaçışını yaparak etap kazanmaya çalıştı ve kazanamadı ama en azından babası için olabildiğince tüm gücünü kullandı.
14. etabı İspanyol Luis-Leon Sanchez, 15. etabı da Fransız Pierrick Fedrigo aldı. Böylece Fransızlar 5 adet etap almış oldu bu sene.
Bu sene son kez katılan Vinokourov, bugun bu satırları yazarken olimpiyatlarda yol yarışında muhteşem bir zafere ulaşarak altın madalyaya uzandı.


Ve Tour'un sonu, Paris

Böylece bu seneki Tour'un da sonuna geldik. Bu sene çok çekişmeli olmadı Tour ama seneye 100.yıl anısına daha çekişmeli, daha bol tırmanışlı, zirve finişli daha zor etaplar göreceğiz, daha doğrusu görmeyi umuyoruz :) 





24 Aralık 2011 Cumartesi

Last season... was last season

Takım sahipleri ve oyuncular sendikası arasındaki uzun pazarlık döneminin sonlanmasıyla nihayet NBA'e kavuşuyoruz. Geçen sene ki muthiş playoff serileri sonrası yeni bir sezonu iple çekerken lokavt kararı epey üzdü biz basketbolseverleri. Ama bu lokavt kararının çok yararı oldu. Müthiş savunmaların ve inanılmaz rekabetin döndüğü Euroleague (basketbolu sadece NBA'den ibaret zannedenlerin kafasını açtı tabi :D) basketbolseverlerin gözdesi oldu. Tabi beklediğimiz, daha doğrusu istediğimiz karar nihayet geldi ve yarın gece ekran başında yerimizi alacağız.
Emekçi Fischer

2010-2011 sezonu

Önce NBA i nerede bırakmıştık ona bir bakalım. Geçen sezonun başında Miami James ve Bosh'u alıp büyük sansasyon yaratmıştı. Bu takım çoğu otoriteye göre şampiyonluğun başlıca favorisiydi.Eski şampiyon LA tabii ki de Kobe'yle ve Gasol'le şampiyonluğun güçlü adaylarından biri olmayı sürdürüyordu. Derrick Rose Chicago'yu müthiş performansıyla- ki MVP ödülünü aldı - sırtlamıştı. Boston ve Dallas da tecrübeli ekipleriyle diğer güçlü adaylardandı. Miami doğuda güçlü Chicago engelini de 4-1le geçerek finale çıktı. Doğuda ise Dallas LA'i süpürüp genç Thunders'ı yenerek Miami'nin rakibi oldu. Finallerde ise Dallas, kağıt üstünde daha üstün gözüken Miami'yi 4-2 yenerek (Nowitzki final MVP'si) şampiyon olmuş ve büyük sükse yapmıştı.
Sezon sonunda Dallas'ın bu müthiş performansı ve LeBron James'in kötü oyunu ve antipatik açıklamaları akıllarda kalmıştı.

VE YENİ SEZON

Evet, yarın 66 maçlık 2011-2012 sezonu başlıyor. Bu sezon geçen sezona göre daha çekişmeli ve daha zevkli bir sezon bekliyoruz. NBA'in iddialı takımlarına bir bakalım isterseniz:

MAVS
Son şampiyon Mavericks, Los Angeles Lakers'dan Lamar Odom, Phoenix Suns'dan Vince Carter'ı kadrosuna katarken, Tyson Chandler'ı New York Knicks'e, Juan Jose Barea'yı Minnesota Timberwolves'a, Caron Butler'ı Los Angeles Clippers'a ve Rudy Fernandez'i Denver Nuggets'a verdi. Rudy Fernandez gibi çok yönlü ve çok yararlı bir yıldızı kullanmayı düşünmemesi ilginç olsa da , Dallas bu sezon da yıllanmış şarap gibi olan kadrosuyla iyi performans gösterecektir.
LAKERS
LA'in Chris Paul'ü almak için yaptığı takas teklifi eşitsizlik yarattığı için NBA yönetiminden veto yedi. Onun haricinde Odom Dallas'a gitti ki Kobe yaptığı açıklamalarda mutsuz olduğunu söyledi bu durumdan. Kobe ve Gasol'le LA şampiyonluk iddiası güçlü takımlardan biri.
HEAT
Miami bu sezon da favorilerden. Geçen sezondan daha iyi bir performans göstermeleri gerekiyor çünkü yeni bir kadro bahanesi yok artık. Şampiyon olmaları için gereken en önemli şey Dwyane Wade'in yalnız bırakılmaması. Geçen sezon Play-offlarda takımını sırtlayan Wade'e LeBron'un gereken desteği vermesi gerekiyor. Battier 'i kadrosuna kattı.
BULLS
Chicago da MVP Rose liderliğinde favorilerden. Hamilton da bu takım için iyi bir transfer. En dişli ekiplerden biri olacaklardır.
CELTICS
Sert çocuklardan (biraz yaşlandılar sanki) oluşan güçlü kadrosunu koruyor.
HAWKS
Şampiyonluk iddiası belki diğerlerine göre çok yüksek değil ama dikkat edilmesi gereken bir takım.
MAGIC
Dwight Howard kalması veya gitmesi her şeyi değiştirecektir. Süreci bekliyoruz.
KNICKS
Stoudemire ve Anthony bu takımı sırtlayacaklardır. Baron Davis'i ve Tyson Chandler'ı transfer ettiler. Şakaları yok.
THUNDER
Durant ve Westbrook bu sene daha tecrübeliler. Çok mücadeleci bir takım. Westbrook'un daha az top kaybı yapması lazım.
CLIPPERS
Clippers transfer dönemine damgasını vurdu. New Orleans Hornets'ten Chris Paul, New York Knicks'ten Chauncey Billups, Mavericks'ten Caron Butler'ı kadrosuna kattı. Los Angeles ekibi, Eric Gordon ve Chris Kaman'ı New Orleans Hornets'e verdi. Griffen'i de unutmamak lazım tabi. Los Angeles'a deplasmana giden takımlar bayağı zorlanacak anlaşılan.
Sezon başı üzüldüğüm bir nokta var ki bunu yazmam gerek. Brandon Roy basketbolu sakatlıkları nedeniyle bıraktı. Onun gibi çok yetenekli bir skoreri izleyememek büyük bir kayıp.

İlk gün maçları efsane. Dallas-Miami, LA- Chicago, New York- Boston maçları pazarı pazartesiye bağlayan geceyi şenlendirecek. Hepimize şimdiden iyi seyirler, iyi bir sezon izlemek dileğiyle :-)

10 Aralık 2011 Cumartesi

Farklı Sporlar - Surf

Surf Türkiye'de yapma olanakları malesef olmayan bir spor. Denge, dayanıklılık ve ileri görüşlü olmak şart (bir sonraki büyük dalgayı görecek kadar ileri görüşlü olmak yeterli.) Profesyonel olarak yapıldığında çok iyi gelir ve imkan sağlıyor (bir arkadaşımın aylık ortalama geliri $40.000 ve yapması gereken tek şey hayatta en çok sevdiği şeyi yapmak, surf!)  


Hawaii'deki "Hang Loose" rahatlığı ve Surf'ün iş hayatındaki önemi :)
Hawaii dünyadaki surf yapılacak yerlerin en başında geliyor (büyük rakibi Bali ile beraber). Hawaii'nin yerlileri arasında surf tamamen farklı bir felsefe ve meditasyon. Surf Hawaii'nin üç temel kültürel simgesinden biri. (Surf, outrigger canoe, Hula dansı). Yüzlerce surf okulunun bulunduğu ve bu sporun yaygın bir şekilde yapıldığı Hawaii'de 3 yaşındaki çocuktan 90 yaşındaki amcaya kadar bu sporun sevdalısını bulmak mümkün.


Zaman içerisinde dalgalarla bütünleşmenin farklı yollarını bulmuş olsalarda (stand-up paddling, paddleboarding, body-boarding vs vs) Hawaii'nin yerlileri hala tam bir bağlılıkla surf yapmaya devam ediyor.


Eğer herhangi bir "board" sporu yapıyorsan (skateboard-kaykay-, snowboard vs) bu demek oluyor ki surf'ün "ride the wave" bölümü yani dalganın üzerindeki yüksek ivmeli hareket pozisyona alışmakta zorluk çekmeyeceksin ama “ride the wave” bölümüne gelene kadar daha atman gereken birkaç önemli adım var. Yorucu ama eğlenceli adımlar bunlar. Şimdi adım adım surf’ü inceleyebiliriz.

1)     Kara eğitimi: Kürekteki gibi yorucu ve bitmek tükenmek bilmeyen bir çalışma değil, ki Allah’tan surf ergometresi diye bir şey de yok. 15 dakika ila yarım saat arasında değişen bir süreç bu.  Kumsalda surf board üzerine nasıl yatılacağını, denge noktanın neresi olması gerektiğini, board üzerinde ayakta durma aşamalarını, denge ayağın ve buna bağlı olarak duruş pozisyonunu öğrendiğin adım. Ayağa kalkma aşamalarını “Catch the wave” bölümü altında daha ayrıntılı işleyeceğim.

2)     Paddling (kulaçlama): İki bölümde incelenebilir. Biri kıyıdan dalgaların kırıldığı yere kadar olan bölüm ve diğeri dalgayı yakalamak için gerekli ivmeyi kazandığımız bölüm.
Bilmem kaç kere üzerinde sabit durma denemesinden sonra artık board üzerinde kulaç atmaya alışmışsın. Heyecan dorukta. Yeni bir spor, yeni deneyimler. Başlıyorsun dalgalara doğru gitmeye, bir kulaç, iki, üç… sağ kol, sol kol ya da beraber… yüz kulaç, iki yüz kulaç… bitmiyor. Kolların düşecek sanki ama daha dalgaların kırıldığı yeri bile geçemedin. Moralini bozmadan azimle, kararlılıkla devam ediyorsun. Arada dinlenmek istiyor duruyorsun ve üzerine kırılan bir dalga seni beş-on metre daha geriye sürüklüyor. Kulaçlamaya devam… Unutma, kırılan dalgaların altına dal ki geriye sürüklenme. Eğer dalgaların üzerinden geçmeye çalışırsan ayağındaki board’a bağlı 2 metrelik ipin seni geriye çektiğini hissedeceksin ki board çoktan dalgayla beraber sürükleniyor… Yeterli kararlılığa sahipsen, bir şekilde dalgaların başına geleceksin. Dur dinlen orda, kollarındaki gücü toparla ve istersen “ben yıllardır bu işi yapıyorum” ifadesiyle etrafındakilere bak ki bu ifade çok sürmeyecek. Dinlenmenin tadını çıkar şimdilik.

3)     “Catch the wave bro!” Dalgaları yakalama: Geriye kulaçlamayı başarmış bir grup insanla beraber surf için ideal dalgayı gözlüyorsun. Gözler keskin, millet board üzerinde bir sağa bir sola dönüp gösteri yaparken sen zar zor board üzerinde şahin bakışlarla ufka bakıyorsun; sanki ne beklediğini biliyormuş gibi J Tavsiyem etrafındakilere bak ki zaten büyük bir dalga geleceği zaman herkes yaklaşık on saniye önce hazırlıklara başlar. Derken aman bir heyecan bir hareketlilik… Sen de hemen hazırlanıyorsun, olay basit; bitir kafanda olayı: kulaçla ve hızlan, dalga gelince alıp götürecek seni zaten!... de pek öyle olmuyor işte… Dalga geldi, iyi hoş, sen kulaçladın, aferin, hızlandın, gayet güzel, dalga yükseldi veee geçti. Sen hala ordasın, ama bu sefer yalnız... çünkü herkes gitti dalgayla. Neyse iyi de oldu çok da güzel oldu ki zaten gücünü de tam toparlayamamıştın. Bir dahaki dalgaya kadar dinlenme zamanı…

4)     Ayağa kalkma:  Uzun uğraşlar sonrasında ilk dalganı yakalıyorsun ve dalgayla beraber hızlı bir şekilde ilerliyorsun. İlk defa bu noktada surf’ün sana kattığı "dalgayla bir bütün olma" duygusunu tadıyorsun ve daha da güzeli var. Ecnebi kavimler arasında “HOLY SHIT! effect” olarak bilinen ve gerçekten de “Vay Canına” (filtrelenmiş çeviri!) dedirttiren kavramla tanış şimdi. Board dalgayla o kadar hızlı bir şekilde ilerliyor ki o andaki tatminkarlığı kelimelerle anlatmak neredeyse imkansız. Okyanusun gücünü board'unda ve tüm vücudunda hissediyorsun. Board üzerinde yatıp birkaç dalga daha yakalayıp pratik yaptıktan sonra artık ayağa kalkmaya çalışma zamanı. 
     
     Dört basit adımla artık ayaktasın. 1- Sphinx duruşu, ellerini göğüslerinin yanından board üzrine koy ve üst vücudunu kaldır. 2- Ellerini oynatmadan dizlerini karnına çek. 3- Denge ayağın sabit, diğer ayağını öne açıp omzuna değdir (yere dik olacak şekilde). 4- Ellerini bırakıp bacakların kırık bir şekilde kollarını board'a paralel açarak doğrul.

5)     “Where you look, there you go!”: Ayakta board’ına bakma, her zaman ileriye bak ki 1- dengeni koruyabilesin, 2- karşıdan gelenleri ezme!


Bu dalga oyunları süresince zamanın nasıl geçtiğini anlamayacaksın bile ve saate baktığında geçen zamana şaşırcaksın. Eğer güneş kremi sürmediysen akşam sırt üstü yatıp dinlenme hayalleri baştan yalan.

Tebrik ederim, hayatında tadabileceğin en güzel duygulardan birini tattın ama şöyle bir kötü haberim var; ne kadar yorgun olursan ol ertesi gün kendini yine surf yapıyor (yapmaya çalışıyor) bulacaksın!



1 Aralık 2011 Perşembe

lockout

NBA'de yeni sezon'un başlamasıyla yazarımız Mert Değirmenci sizlerle birlikte olucak.