34. Avrasya Maratonu - 2. Geleneksel 15k Koşusu
Geçen
yıl birincisi yapılan Boğaziçi Kürek Takımı olarak Avrasya Maratonu’na katılma
girişimi bu sene ikincisine yapılan “daha fazla” katılım ile bir gelenek olma
yolunda emin adımlarla ilerliyor. Her ne kadar sezon başlangıcında yapılan mail
trafiğinde 20 kişi gibi büyük bir kitle ”kaydımı yaptırdım – yarın kayıt
yaptırıyorum” gibi sözlere imza attıysa da bu senenin çekirdek kadrosu antrenörümüz
Batuhan Abi, kaptan-kaplan Mert, Oğuzhan, Demir, bendeniz Göktuğ ve herkesin
çok sevdiği, takımımızın Hollandalı biricik üyesi Edith ile 15 km koşusunu
tamamladı. Aslında o sabah unutulmayacak bir olay yaşandı; Çağatay kardeşimiz
yanımıza geldiğinde (defalarca organizasyon mesajları gönderilmesine rağmen):
“Abi ben göğüs numaramı ve çipimi alamadım” dedi ve bizim “numarasız gelenler
kesinlikle alınmayacaklardır” dememiz üzerine gerisin geriye döndü. İtiraf etmek gerekirse ben de sene başındaki
maile “kayıt yaptırdım, geliyorum” yazmama rağmen biraz ödeme kısmını son ana
bıraktığımdan, biraz da son andaki “abi bi koşuya 50 lira verilir mi yea!”
psikolojisinden ödeme yapmadığım için planları seneye ertlemiştim. Yarışa 3 gün
kala, tam, parkura kaçak girme planları yapıyorken, sağolsun Hamdi kardeşim
sınavı olduğundan dolayı katılamayacağını söyledi ve kendi hakkını bana vermeyi teklif etti. Bu
arada Yiğit’in 15 km yerine 42 km’ye kaydolmasını da unutmayalım,
unutturmayalım :)
Yarış
öncesi grupta Oğuzhan’ın paylaştığı 33. Avrasya Maratonu yazı linki http://bogazicirowing.blogspot.com/2011/10/avrasya-maratonu.html maratona katılmadan önce okunacak en yararlı
yazılardan biri sanırım. Yapmanız gereken basit taktikler ve muhtemelen
yapacağınız yanlışları önceden bilmek adına (en azından benim için) gayet işe
yaradı: Startta basmamak, Barbaros yokuşundan “pat-pat” inmemek... (Bunları
okumasam sanırım Barbaros’tan aşağı 20 km hızla koşardım :))) ki Demir yine de
pat-pat indiğimi söylüyor, doğrudur, Barbarosa kadar telefonun gösterdiği
ortalama hız 12.5km iken Barbaros’ta 14.5 km.)
Sabah 6.30 da yapılan buluşma ile 43R-Levent Meto-Taksim Shuttle rotası ile Start alanına vardık. Taksimde yaklaşık 25 dakika shuttle sırası beklemek zorunda kaldık, seneye temkinli olmakta fayda var. Hava aslında tam bir maraton havasıydı, ne sıcak ne de çok soğuk... Yağmur yağmaması da ayrı bir güzellik tabi. Yarış alanında Edith’in de bize katılması ile fotoğraflarımızı çekindik, çantalarımızı otobüse verdik ve jogging ile ısınmaya başladık. Yeri gelmişken, tuvaletlerde sıra beklemek istemiyorsanız start alanının daha doğu kısmındaki tuvaletler resmen boştu, aklınızda bulunsun. Kıyafet olarak ise yarış sırasında tshirt in yeterli ve hatta zaman zaman fazla bile geldiğini belirtmeliyim. Ayrıca, ilk 5 dakika vücudun soğuk olması ve köprüde esen sert rüzgarlardan korunmanın en güzel yollarından biri yarış sonrası dağıtılan tek kullanımlık poşet-yağmurluklar. Elinizde bunlardan yoksa Edith gibi çöp posetinin tabanını keserek yapabilirsiniz.
Yarış öncesi samimi anlar...
Ve
yarış başladı!! İlk 2 dakika heyecandan bacaklarım tutmuyordu. Başlangıçta hep
beraber gitmemize rağmen bi adamın bize 60’ lık derece ile koşuyorsunuz
demesinin ardından grup yavaşlayınca ben ayrıldım ve doğru mu yanlış mı yaptım
bilmiyorum ama bastım. Tophane’ye kadar herşey güzel gidiyordu, 7.5 km yi 35
dakikada almıştım, tam 70’ hedefime uygun gidiyordum kii, Tophane’ye geldiğimde
bacağımdan ilk sinyali aldım ve tempo düşmek zorunda kaldım. Haliç Köprüsü’nde
Mert bana yetişti ve takıl bana demesine rağmen patlamamak için tempomu
koruyarak devam ettim. Yarışta en zorlandığım kısım Sirkeci-Gülhane parkı
kısmıydı. Giderek artan yokuş ve bacaklardaki kasılma yarışa gerçek bir test
havası katmıştı. O ara Kadir Has civarından beri beraber geldiğim, bacaklarını
rahatça hareket ettirememesine rağmen azimle deli gibi koşan 65-70 yaşındaki
adam nası fark koyduysa Gülhane girişinden sonra bidaha göremedim adamı, baya
sağlammış. Ben de hemen önümdeki ablayı hedef olarak aldım ve azimle takibe
başladım. Parkın bitişinde kendimden geçmiştim, sadece finish’e odaklanmıştım.
Son 500 metre yazısını görmeme rağmen sarp yokuştan dolayı sprint atmaya anca
son 300 de başlayabildim. Tabi o ara ŞOV amaçlı, takım arkadaşlarımın iyi
bildiği “ergometre çığlıklarını” atmayı da ihmal etmedim :))))) Yokuş bitip, karşımda Finish tabelasını
gördüğümde hissettiğim duygu inanılmazdı. Son 200 levhasının yanında olmama
rağmen sanki Finish 10 adım ötedeydi... Telefonum son 200’ü 21.5 km/h gösteriyo ki son 200 de takip ettiğim o abla ile beraber rahat
15 kişiyi geçtim ve yarışı tamamladım.:) Yarış genel olarak güzel olmasına
rağmen 70’ hedefine ulaşamamak üzücü oldu. Nefes ve kardiyo olarak gayet rahat
gitmeme rağmen bacakların kasılması daha güzel antreman yapmamızın
gerekliliğini bir kez daha vurguladı. Yarış sonrası verilen muz, çikolata,
meyve suyu ve yağmurluk resmen bir ilaçtı. Sol taraftaki masaj kısmında masaj
yaptırmamak ise en çok içime oturan şeydi.
Bu senenin favorisi 69.02 ile Demir idi. Onun ardından 71’ ile Mert , 74.05 ile Göktuğ , 76.28 ile Oğuzhan, 77’ ile Edith ve 97’ ile Batuhan Abi yarışı tamamladı.
Herkes halinden memnun..
Önümüzde
ilk olarak son 2 senedir bir gidenin bi daha gitmediği Geyik Koşusu var. Eminim
bu sene de delikanlı arkadaşlarımızın ortaya çıkmasıyla katılım yapacağız. Daha
sonraki zamanlarda ise Uluslarası Çayırova Yarı Maratonu takımımız adına güzel
bir hedef olabilir. Tabi ayrıca bir sonraki Avrasya 15k’ya yüksek katılım
gerçeklestirmeyi şimdiden zihinlerimize işlemek lazım:)
Bu da Geyik Koşusu 12' den bir kare.